Ana içeriğe atla

Kitab-ül Hiyel'den Hayal ve Gerçek üzerine

Ne zamandır okuyamadığım İhsan Oktay Anar'dan bir kitaba zaman ayırmayı akıl ettim sonunda. Gittiğim sahafta bir tek Kitab-ül Hiyel vardı. En iyi kitabı neymiş, azcık zamanımı en doğru şeye ayırmalıyım gibi dertlerden arınıp, kaderime razı oldum ve bu kitabı aldım.

Lezzetli bir kitaptı. Mekanik (Hiyel) tasvirlerinden biraz sıkılsıysam da, Hayal ve Hiyel arasındaki ilişkileri kuruşunu, genel hikaye anlatma tarzını çok tuttum. Yedinci Gün'e gelene kadar biraz zamanım var sanırım.

Kitabın sonlarına doğru, yine hayal ve -kitap boyunca gerçeklik yerine koyduğu- hiyel (mekanik) arasında karşılaştırma yaptığı, çokça sevdiğim bir bölümü paylaşayım istedim:

Çeşm-i Badem hatunun naklettiğine göre o, bir hiyel ehli olarak değil, bir hayalkar olarak bu işe kalkışmıştı. Çabasının semeresini daha çabuk toplamak için Vik, Köhler Biraderler, Lorenz ve Keil'in raflarından sayısız roman ve hikaye kitabı almış, hayalkarların nasıl tahayyül ettiğini öğrenmeye çalışmıştı. Binbir Gece Masalları'nı adeta yuttu ama realist ve naturalistlerden hiç mi hiç hoşlanmadı. Onları, Sultan Abülhamid efendimize yaranmak için onun giyim, kuşam ve davranışlarını kopya eden paşalara benzetiyordu. Oysa Abdülhamid'i kopya değil de taklit eden bir meddah, elbette ki daha sevimli ve belki de gerçeğe daha yakındı. İşte realistler de Gerçeği ve Dünya'yı kopya ediyorlar; ama masalcılar, aslında gerçekleşmiş olan bir hayal olan Dünya'yı örnek alıp, onu üslubunu taklit ederek yeni hayaller yaratıyorlardı. Kopyalar ne kadar kuru ve tatsızsa, taklitler o kadar canlı ve sevimliydi. Sonuç olarak realist romanlar, yazarlarının suratları kadar tekdüze, şaşırtıcılıktan yoksun, ve aslında gerçekdışı şeylerin anlatıldığı kitaplardı. Çünkü bir mucize olan gerçeğin kendisi şaşırtıcı ve hayranlık uyandırıcı iken, aynı gerçeği anlatan bir realistin romanındaki hemen her şeyin bu kadar tekdüze, bu kadar aşina ve bu kadar alışılmış olması başka nasıl açıklanabilirdi? Dünyadaki her şey bir mucizeyken insan nasıl hayret etmeden durabilirdi? İşte Üzeyir Bey bu düşüncelerle insanın gerçeklik duygusuna değil de, gerçeğin kendisine ve ondaki üsluba sadık kalmaya karar verdi. Gerek kendisinin, gerekse içinde yaşadığı evin geçmişi konusundaki gerçeği, eğer bulamazsa, tahayyül etmesi gerektiğini düşündü.



Not: Geçenlerde Haber Türk'te bir ropörtajı yayınlandı Anar'ın. Başlık çok kötü ama ropörtaj iyi. Meğer İstanbul'a pek gelmezmiş, çok şaşırdım gerçekten :)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Babaannem, dedem ve lacivert spor ayakkabılarım

“Bir insanın entelektüel olabilmesi için üç üniversite bitirmesi gereklidir, yalnız bunlardan birisini dedesi, birisini babası, birisini de kendi bitirecek.” diye bir söz duymuştum. Entelektüelliğin ne olduğunu anlamaya çalıştığım zamanlardı; daha sonra ise umursamadım. Önce babamı düşündüm, durumu fena değildi; adam koskoca 'doktor bey', her ne kadar köyde büyümüş olması onu üniversiteli ortalamadan ayırsa da. Dedemi düşününceyse iş değişti. Beni her gördüğünde şirin şirin gülen, köyün bıraksanız hepsinin kendisine ait olduğunu iddia edecek kadar hayalci(!) ve yüzünün başka yerinde sakal çıkmadığı için, tıraş olmadığı zamanlarda köyde top sakallı gezen şen bir entel. Büyüklerle ilişkiler konu olduğunda, saygıda az kusur eden iyi bir çocuk olduğumu düşünürüm hep. Bir ara dedemin babaannemi annesinin evine kadar döverek götürdüğünü öğrenince dedeme sinirlenip köye inadına 3 ay gitmemem dışında. Allah'tan tarih öğretmenim Osmanlıların Doğu Anadolu'da öldürdüğü b...

Hatıralar Üzerine

İnsan hayatı boyunca pek çok tecrübe yaşar. Bu tecrübelerin akılda yer edenlerine hatıra diyelim. Hatıralar iyi ve kötü olmak üzere ikiye ayrılır. Ama genel olarak hatıra “iyi hatıra” ile özdeştir. İnsanın hatıralarına bakıp “of”, “hey gidi”, “ulan be” gibi ünlemler kullanması genelde ergenlik çağı sonlarına doğru sıklaşır. Hayat boyu artarak devam etmesi kişinin kötümserliği olarak yorumlanabilir. Çünkü bir ademoğlu, sürekli hatıra tazeleme eğilimindeyse gününü yeterince renkli yaşayamıyordur. Benzeri bir şekilde, eğer bir insan hatıralarını düşünme eğilimindeyse, o kişinin zamanı daha renksiz vuku bulur. Yani hatıraların dozunu ayarlamadaki beceri hayatı net şekilde etkilemektedir. Paralel mantıkla sürekli albümlere bakmanın, yıllık okumanın, eski arkadaşlarla anı tazelemenin, daha çok, zararı vardır. Bir insan; “Gün içinde yaşadıklarına beyin yorduğu süre” önermesini gerçekliyorsa, pekala intihar edebilir. (Bir calculus sınavı öncesi, 2002) Ek: Daha sonra benzer bir temanın, Friedm...

Peynir Gemisi

Yolda diye bir site var. Bu sitede sanırım yine 'Yolda' adlı grubun şarkıları var. Ne zamandır çok severek dinliyorum. Yakın zamanda yeni şarkıları da eklemişler. Benim tavsiyem şarkılara şuradan  bir göz atmanız. İndirebiliyorsunuz. Bir iki haftadır sık sık dinlediğim ve çok sevdiğim şarkılarının adı da Peynir Gemisi. Çok eğlenceli :)