Ana içeriğe atla

Kayıtlar

271 gol yemiş ama hiç atamamış minikler takımı

Aklıma ilk resmi maçımda altı pastan topu üstten auta attığım anı, zar zor çalışan minibüsle gittiğimiz deplasmanı ve bir sürü anıyı getiren bir video. Futbolun endüstrileşmesi lafı hep dolanıp duruyor malum; bu endüstrileşmenin neler götürdüğünü çok iyi anlatan bir çalışma olmuş.
En son yayınlar

Teknolojik Trendlerin Hayatı

Teknolojiler konu olduğunda hep bir yerlerde aklımıza çalınan ancak bir türlü tam olarak ne işe yaradığını anlamadığımız konular oluyor. Örneğin yıllardır “Bulut” deyip duruyorlar. Ne olduğunu tahayyül etmeye çalışsak da tam anlayamıyoruz. Sonra Dropbox’tan dosya paylaşınca, tüm notları Evernote’a almaya başlayınca Bulut birden somutlaşmaya başlıyor. Annemiz de Bulut ile ilgili soru sormaya, yorum yapmaya başlayınca süreç tamamlanıyor. Bir trendin gerçek olmasını yaşıyoruz. Bulut bayağı bir hayatımızın içine girdi artık. Daha yeni trendlere baktığımızda ise, örneğin biri çıkıyor Büyük Veri (Big Data) diyor, 250 milyar dolar diyor, yüzde 60 verimlilik, 4.5 milyon istihdam diyor. 1, 2, 3 Hepsi çok etkileyici. Peki bunlar ne kadar gerçekçi ve bizim işimize nasıl yarıyor? Bizi nasıl etkiliyor? Bunları kim belirliyor? Öncelikle söylemeliyim ki, son zamanlarda Bilgi ve İletişim Teknolojileri (BİT) trendlerini Türkçeleştirerek de dilimize aktarmayı başardığımız için, bu basit görüne

Gün İçi Yolculuk ve Kulaklığın Nimetleri

Öğrenciler ve çalışanlar zamanlarının önemli bir kısmını yolda geçiriyor. Bahçeşehir Üniversitesi Mart 2014'te sonuçlarını açıkladığı çalışmada, şehir içi yolculuklarla ilgili iyi bir derleme yapmış.(1) Buna göre, kişi başı tek yön ortalama seyahat süresi 50 dakika.Yani gidiş-geliş 100 dakika oluyor. Ve yine yani, senede sadece hafta içi yollarda harcadığımız vakit 18 gün! Büyük zaman. Peki gelin bir de bu zamanı hangi araçlarda geçirdiğimize bakalım. Aşağıda çalışmanın sonuçlarını grupladım.: Ben bu grafiğe bakarken, süre nasıl azaltılabilir gibi şeyler düşünmüyorum. Sanırım pek umudum yok artık. Bir yerden azalsa bir yerden artacakmış gibi. Daha çok, "madem bu kadar zaman harcıyoruz, yolculuk sırasında ne yapabiliriz?" sorusunu aklımda tutarak bakıyorum. Bir de yolculuk sırasında en zor yapılacak şeyin kitap okumak (yüksek konsantrasyon ve konfor gereksinimi) ve en kolay yapılacak şeyin müzik dinlemek olduğunu düşünerek ilerliyorum. Grafikte de gördüğümüz üz

Dana Erol ve Halil Amca

Geçen gün babamla -üzerinize afiyet- döner yemeye gittik. Babam ara ara coşup eski zamanlardaki anıları anlatıyor ve ben de çok seviyorum; bu yemek de öyle oldu. Yemeğimiz sırasında aklımda büyük bir özlemle beliren çocukluğumun iki kahramanından sizlere bahsetmek istiyorum: Dana Erol ve babası Halil Amca. Çocukluğum Manyas’ta ve 80’lerde geçti. Manyas’ı bilmeyenler için, Marmara’nın güneyinde, oldukça verimli olan Balıkesir Ovası’ndan nasiplenmiş bir ilçeydi ve 5000 nüfusu vardı o zaman. ‘Ne ekersen yetişen’ bu topraklar tarımı ön plana çıkarmıştı ve çevre köyler oldukça kalabalıktı. (Malumunuz olduğu üzere, o zamanlarda kır nüfusu yüzde elliydi; şimdiyse yüzde yirmi.) Bir de Manyas Kuş Gölü vardı ama kimsenin ilgisini çektiğini hatırlamıyorum. Pek çok turistik yer gibi o da, yöre halkından uzak, turistlere yakın bir şeydi. Halkımız anlamadı değerini. O zamanlar ben de halk olduğumdan ben de anlamadım. Manyas için, klasik bir zengin Anadolu kasabasıydı diyebiliriz sanırım. Bu yazı

Karga

Kargaların zekası hakkında hep anlatılan bir örnek var aklımda: Bir cevizi önce yüksekten atarlar, sonra yere düşüp kırılınca yanına gidip, içini yerlermiş. Şu aralar izlediğim her şeye 'gerçek mi acaba' paranoyasıyla bakıyor olmam bir yana, BBC olduğu için güvendiğim bir deneyde, bir karga, pek çok insanın çözemeyeceği bir problemi çözüyor. Şu an kargalar hakkında okumak istiyorum. Bütün bu kargaşada, böyle şeylere zaman ayıramadığım için üzülüyorum.

Ne me quitte pas - Beni Terketme

Malum müzik evrensel, ama bazı şarkılar daha evrensel. Yeniden söylene söylene, çevrile çevrile bir hal oluyorlar. Bir arkadaşımda My Funny Valentine'ın 50'den fazla versiyonu vardı örneğin. Bu şarkılardan bir başkası ve bence çok daha güzeli 'Ne mais quitte pas'. Wikipedia'ya göre, 24 farklı dile çevrilmiş şarkı. O kadar hüzünlü bir makamı var ki, hangi dilde dinlerseniz hüzne boğulabilirsiniz. (Bu şarkıyı hatırlamadıysanız bile Jacques Brel'in gözyaşlarını görürseniz tanıdık gelecektir diye düşünüyorum.) Bununla birlikte, bu yazıyı yazmaktaki asıl sebebim, şarkının Zeki Müren versiyonunu paylaşmak. (Ertan Anapa ve Lale Belkıs da Türkçe versiyonu seslendirmişler bu arada.) Bir hüzündür sarabilir, dikkat etmek lazım.